Sayfalar

10 Mayıs 2011 Salı

BONJOUR, JE M’APPELLE PARIS

Aylin de Paris

Aşk şehirleri deyince, sevgilinizle geçireceğiniz romantik bir tatil için aklımıza ilk gelen şehirlerden Paris’teyiz.

Paris; aşıkların, entelektüellerin, sanatçıların, dünyaca ünlü markaların şehri. Paris’e ne zaman gittiysem hep aynı duygular içindeydim. İçim kıpır kıpır aşk dolu, ayaklarım havada dolaştım Paris’i her zaman. Dudaklarınızın kenarında kalan çikolata tadında, kadehinizi kaldırıp aşkın şerefine denilen bir şehir. Yine bir başak kızı olarak şehirlerimin arasında Paris geçiyor ve Paris kesinlikle beni anlatıyor. Kültür ve romantizmin iç içe geçtiği nefis görsel bir şehir. Filmlere, romanlara, şarkılara konu olan dünyanın en güzel şehirlerinden biri… Hemingway “Eğer gençliğinizde Paris’te yaşamak şansına erişmişseniz, ömrünüzün geri kalan kısmında nereye giderseniz gidin, o sizinle birliktedir artık, çünkü Paris devingen bir şenliktir” der.

Paris Neden Aşk Şehri?
Paris’e neden aşk şehri demişler? Bir yerde okumuştum, buradaki klasik şehir binalarında mekanlar, koridorlar, asansörler öyle dar, öyle küçükmüş ki, insanlar ister istemez yakınlaşmak zorunda kalıyorlarmış. Paris her mevsim güzel.  Hatta biraz üşümek güzel Paris’te sevgiliye daha yakınlaşmak için. Biz bu sefer, on sekiz yıllık bir çift ama yeni tanışmışız gibi coşkuyla çıktık Paris’i gezmeye. Yine internetten bulduğumuz butik bir otelde Champs-Elysees’de (Şanzelize) kaldık. Eski bir Paris apartmanından restore edilmiş otelimizin odası da, sıcacık, romantik. Küçük yerel oteller, standart zincir otellerden daha romantik, daha yerel tatlar taşıyor. Bu şehirde ilk kez turist değiliz, iki sevgiliyiz, el ele, göz göze tek yürek Fransızca’nın seksiliğini yaşıyoruz. Bir cafe’de kulağa fısıldanan Türkçe iki kelime dışında her şey…

Her filmin fonunda Paris var!
“Paris'te Son Tango (1972)”, “Paris, Seni Seviyorum (Paris I Love You, 2006), “Paris (2008)”... Hepsi de Paris'in bütün büyülü güzelliğini ortaya seren filmlerden. Ama 1991 yapım “Köprü Üstü Aşıkları”, Paris şehrinin dokusunu izleyicisine hissettiren yegane filmlerden. Başrollerini Juliette Binoche ve Denis Lavant'ın paylaştığı film, kör olmak üzere olan ressam Michele ile sokağa düşmüş alkolik bir sirk cambazı Alex'in aşk hikâyesini anlatıyor. Paris I Love You filminde Denver’lı postacı bir Amerikalı aşkı bulabileceğiniz şehir der Paris için. Yine aynı filmde birbirini çok seven Fransız bir çift, kadın ölüm döşeğinde erkek ona kitap okur. Filmin o anında gözyaşlarınıza hâkim olamazsınız. Filmde meşhur Pere Lachaise Mezarlığında bir sahne geçer, sadece Edith Piaf, Jim Morrison, Mollier, Ingres, Isadora Duncan, Rossini, Chopin, La Fontaine, Moliere, Balzac, Proust, Simone Signoret, Oscar Wilde’ın mezarları görmek için gelirler Paris’e. Yılmaz Güney’de bu mezarlıktadır. Paris’in her semtinde geçen film sizi içine çeker.

Eyfel Kulesi (La tour Eiffel)
Otelimiz en lüks semtte olunca, tüm dünya markalarını Versace, Dior, Hermes, Channel, Yves Saint Laurent gibi creme de la creme tasarımcıların mağazalarını gezerek Eyfel Kulesine geliyoruz. Tasarımcısı Alexandre Gustave Eiffel’in adıyla anılan Eyfel Kulesi 1889’dan beri binlerce turistin ziyaret ettiği büyüleyici bina. Tam 320 metre yüksekliğinde. Uzun kuyruktan sonra Eyfel’in katlarını ziyaret ediyoruz. Şehri panoramik olarak seyrediyoruz. XVI. Louis ile Marie Antoinette’in idam edildiği dikili taşa bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Nefis cafesinde mola verip, şu an tam da buradayımın keyfini çıkarıyoruz. Ben böyle cafelerde mola verince keyifle kendime gülümserim. Binlerce km. evimden uzakta ama aşkımla birlikte hayatımızın hızına mola verip düşünmeyi seviyorum. Işıklar şehri Paris ve simgesi Eyfel gece daha da muhteşem. Biz Eyfel altındaki yeşillik alanda konsere gittik, bir Paris akşamında. Şarabımızı aldık, yeşilliklere yattık, önümüzde nefis ışıklarıyla Eyfel, Fransızca şarkılarla kendimizden geçtik. Bitmeyen gecelerden olsun istedik. Her şey ama her şey bizi sarhoş etti. Paris işte böyle bir şehir…


Champs-Elysees’de (Şanzelize) ve Zafer Takı (Arc de triomphe de l'Étoile)
Zafer Takı, Charles de Gaulle Meydanın tam ortasında, Şanzelize Caddesi'nin batı kısmında yer alan bir anıttır. Napolyon tarafından yapılması istenmiş ancak savaşlar nedeniyle çok sonraları bitirilebilmiştir. Altında I. Dünya Savaşı'nda ölen Fransız askerler için yapılmış “Meçhul Asker Mozolesi” bulunmaktadır. İsterseniz metroyla, Charles de Gaulle - Étoile durağında inerek buraya ulaşabilirsiniz. Anıtı gezdikten sonra Paris’in en güzel caddesi Şanzelize’yi keşfe çıkabilir Luksor Dikilitaşın bulunduğu Concorde Meydanına kadar yürüyebilirsiniz.

Concorde Meydanı (Place de la Concorde)
Jacques-Ange Gabriel büyük Concorde Meydanı’nı 1753’te Louis XV Meydanı (Place Louis XV) olarak tasarlamış ancak Devrim, kraliyete ait ne varsa yok etmiş, Kralın meydandaki heykelinin yerini giyotin almıştır. 1934’te hükümete karşı kanlı ayaklanmada burada başlamıştır.
Leydi Diana, Pont d'Alma tünelinde trajik şekilde trafik kazasında vefat etmiştir. Bunun üzerine Prensesi en az İngilizler kadar seven Fransızlar Prensesin öldüğü tünelin girişine onun anısını yaşatmak için bir anıt inşa ettiler. Yanan bir meşale şeklinde olan anıtı Prenses'in en beğenilen fotoğraflarından biri süslemektedir.
Paris’in sarayları, binaları yaz yaz bitmiyor ama kolay geziliyor. Buraları gezdikten sonra başka birisi oluyorsunuz, tarih büyüleyici.

Sen (Seine) Nehri - Louvre Sarayı (Palais du Louvre)
Concorde Meydanı’ndan yürümeye devam ederseniz Tuileries Sarayı’na (Palais des Tuileries) ve Carrousel Meydanı’na (Place du Carrousel) ulaşırsınız. Napolyon’un ilk zaferlerini simgeleyen Zafer Takı’nın (Arc de Triomphe du Carrousel)  altından geçerek Louvre Müzesinin açık avlusuna ulaşırsınız. Louvre Müzesi; Louvre Sarayı 1204 yılında yapılmış, 1793 yılında müze haline getirilmiştir. 1989’da açılan cam piramit, Louvre’un ana girişi. Baş döndürücü müzede Michelangelo’nun Köleler, Le Figaro Magazine gazetesi tarafından 19. yüzyılın en erotik resmi seçilen Ingres’in Türk Hamamı, Bosch’un Deliler Gemisi veee Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı görülmesi gerekenler. Sanat koleksiyonuyla dünyanın en önemli hazinelerinden biri.  Müzede sanat öğrencileri merdivenlere oturmuşlar heykellerin resmini yapıyorlar. İçinizi sanat aşkıyla dolduran sahneler bunlar… Da Vinci’nin şifresi kitabında nefis bir macerayla tanıtılır bize…
Biz Müze’den çıktıktan sonra Sen Nehri boyunca yürüyoruz nefis bir havada. Sen Nehri Paris’i ikiye bölmektedir. Nehirde Île de la Cité ve Île Saint-Louis doğal adaları bulunmaktadır. Ünlü Notre Dame Katedrali de bu adalardan Île de la Cité üzerindedir. Sanatçıların nehir boyunca açtığı stantlardan eski kitaplar, fotoğraflar, müzik CD’leri alıyoruz. Orada bir köprüde dikkatimi kilitler çekiyor. Çiftler buraya gelip aşklarının simgesi ve sonsuzluğu için köprünün tel örgü korkuluklarına kilit takıyorlar.

Notre - Dame Katedrali
Katedral 2000 yıldan bu yana dinsel işlevini sürdürmektedir. Muazzam dış görüntüsü kadar içi de etkileyici. Dış yüzeyindeki tüm figürlerin betimlemesi farklı ve büyüleyici. Merkezdeki muhteşem gül pencerede Düşüş’ten sonraki Kurtuluş betimlenmiş. Diğer büyük gül pencerelerden kuzey olanında, 13. yüzyıldan kalma cam parçaları günümüze kadar gelmiştir. Katedrale adını veren 14. yüzyıldan kalma Bakire ve Çocuk ise koro mahallinin sağ tarafında görülebilir. 19. yy başlarında Paris şehir planlamacıları Notre Dame Katedrali'nin bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istemişler. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini buraya çekmek ve katedralin yenilenmesini sağlamak için Notre Dame'ın Kamburu adlı romanını yazmıştır. Roman, Notre Dame Katedrali'nin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır.

Paris’te Bilmeniz Gereken Mimari Eserler
Paris’te görmemiz gereken Versailles Sarayı, Fransa Ulusal Kütüphanesi, Paris Opera Binası, Eyfel Kulesi, Pompidou Merkezi, Louvre Piramidi. Hepsinden bahsetmek istiyorum, yaz yaz bitiremiyorum şehirleri bunu da yazmalıyım telaşıyla… Versailles, Paris’in 24 km. güneybatısında. Metroyla Pont de Sevres’e gelip, kalan yolu otobüsle tamamlayabilirsiniz. Bizim Versailles anımız eşimle çok komik. Yanlışlıkla Sefiller dizisinin setine girmemiz, yine yanlışlıkla sarayın bir bölümündeki resepsiyona katılmamız Versailles’ı hep gülümseterek hatırlatacak bize. Elimizde şampanya ve havyarla gezdik Versailles Sarayı’nı. Rue de la Paix üzerinden vitrinleri gezerek göz alıcı Opera Binasını görürüz. Opera Binasını seyretmek için karşısında ki Fauchon Pastanesi’nde, her biri ayrı bir sanat eseri ekler yemelisiniz, kahvenizi yudumlarken Opera Binasını kaydetmelisiniz. Pompidou bir modern sanat mabedi.

Orsay Müzesi (Musee d’Orsay)
İstasyon bir harika, tam da Güzel Sanatlar Müzesi’ne benziyor. Hazır işin başındayken burayı müze yapalım” demiş ressam Edouard Detaille 1900’da. Ressamın şakası 1986’da gerçek olmuş ve 1848-1914 arası Fransız eserlerinin sergilendiği müzeye dönüştürülmüştür. Çok tanıdık Renoir’in The Reading, Van Gogh’un “Portrait of Doctor Gachet”, Manet’in “On the Beach”, Degas’ın “Dancing Class” tabloları hep burada.

Montmartre
Benim için Paris’e gidip görülmesi gereken en romantik yer Montmartre’ın tepesindeki Sacré-Coeur… Aşıklar Tepesi. Paris manzarası, sokak şarkıcıları, sokak ressamları, cafeleri, nefis… Benim gibi kalabalık yerlere, sanata ve sanatçılara ilgi duyan birisi için çok anlamlı bir yer. Sacré-Coeur benim için kutsal bir yer, inanıyorum ki aşıkların yolu buradan geçerse onlar hiç ayrılmayacaklar, sonsuz aşk yaşayacaklar. Çaput bağlamıyorum belki dilek ağacına ama yüreğimi o tepede sonsuzluğa açıyorum. Çok yakınım tüm dileklerime hem de çok. Kalabalık turist grupları, resminizi yapmak isteyen şansız sanatçılar, ucuz hediyelik satan dükkanlar, nefis binalar. Tüm gününüzü geçirin lütfen. Ben Paris’te yaşasaydım burada otururdum, severim şehir merkezinden uzak yaşamayı. Bir zamanlar Dali, Picasso, Monet ve Van Gogh’un yürüdüğü, Amelie filminin çekildiği Montmartre masalsı sokaklarında dolaşmayı seviyorum. Herhangi bir restorana girin, ev yapımı sofra şarabıyla nefis deniz ürünleri yiyin. Üzerine olmazsa olmaz çikolatalı krep deneyin, tadını çıkarın Aşıklar Tepesi’nin.

Son Söz
Yine aynısı oldu, Paris’i bitiremiyorum. Royal Sarayı, Les Halles, Bastille Sarayı, Lüksemburg Bahçeleri, Sorbonne Üniversitesi (bu civardaki nefis restoranları denemelisiniz), Panthéon, Montparnasse, Picasso Müzesi görmeniz gereken yerler. Alış-verişe gelince söze gerek yok, görünce anlayacaksınız. Ama bir adres vericem benim gibi film ve yemek kitabı delileri için. 18 Rue Coquilliére, Julie and Julia filminde geçen ünlü şef ve yemek kitabı yazarı Julia Child’ın evine aldığı bakır kaplar da dahil her türlü mutfak malzemesinin bulunduğu iki katlı tarihi dükkanda Julia Child’a hizmet eden kişiler hala çalışıyor. “Sex and City” dizisinde Carry sevgilisinin peşinden Paris’e gelir. Sevgilisi Paris’in seni nereye sürükleyeceği hiç belli olmaz, bunu seviyorum, çoğu insan Paris’e aşık olmaya gelir der. Ben sevgilinizi alın 14 Şubat’ta gidin diyorum. Şehir tüm aşk kokan atmosferiyle sizi bekliyor. Yazdırın bu sayfaları koyun cebinize sıcacık gülümsemenizle gezin Paris’i ve sevgiliye sıkı sıkı sarılmayı unutmayın…

Bu arada Paris yazısı yazmaya karar verdiğimde netten fikrine değer verdiğim, benim gibi gezen arkadaşlarıma “Paris size ne anlam ifade ediyor?” diye sordum, bakın neler dediler;

Dubai’de yaşayan çok sevdiğim arkadaşım Berna şunları anlattı; Fransız bir adam (Paris’li), Almanya'da yaşıyormuş ama sık sık memleketi Paris’e gidiyor ve şöyle diyormuş;  Biz Parisliler (Fransızlar demiyor-özellikle belirtiyor Paris’liler diye) hayattan zevk alırız. Tabaktaki güzel bir yemeğe, güzel bir kadına bakarız tadını çıkara çıkara, şarabımızı büyük bir keyifle yudumlarız, büyük bir keyifle sohbet ederiz, şakalaşırız, sokakta tavuk yürüse ona da bakarız keyfini çıkartarak.  Biz Parisliler neşeli insanlarız, güleriz kahkaha ile…
Yine iş arkadaşlarımdan Özgür Basmacı Paris için; Milliyetçi Fransızların güzel kızı Paris... dedi.
Tasavvuf sanatçısı ilkokul arkadaşım Ali Uğur Altınok Paris için şunları yazdı bana; Ben aynı zamanda bir sanat şehri diyebilirim, mesleğimden dolayı malum... 2007 Eylül'de, Paris UNESCO binasında konser vermiştik... Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanlar vardı ve de yerel halk. Her türlü kültüre ama galiba iyiye ve moda olana belki de, tüm estetik ve otantik unsurları barındıran kültürlere kucağını açmıştı Paris. Hz. Mevlâna'nın felsefesi, öğretileri ve O'ndan evvel başlamış bir ritüel ama O’nun la tanınmış bir olgu olan ve dünyaca kabul edilen hatta çok beğenilen "mevlevi sema'ı" ile bu seferde biz sarmıştık onları... Her yerde her zaman olduğu gibi; beğenilerini ve hayranlıklarını dile getirdiler. Özden gelen ve asıl olan her şeye, her zaman olan ve herkesin rağbet gösterdiği gibi tabii ki…
Antalya Kitap Kulübünden arkadaşım Akdeniz Üniversitesi öğretim görevlisi Nisa Mencet’te
Paris bana devrimi ve parfümü anımsatıyor… Serin bir koku duyup sokaklarda peşinden sürüklenebilirim bir gece yarısı… Arka sokaklarda da barut kokusu ve gizlenen insanlar… aşkın gücünden ve devrimin ateşinden bir araya gelen insanların coşkusunu çağrıştırıyor… dedi.

Meslektaşım canım arkadaşım Başak Balaban en içteniydi, Off yaa!!  Güzel şehir işte!!  Şiir gibi.  Ama mutlaka lokal biriyle gezmek şartıyla.  Yoksa Fransız snoblar çok zor dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder