Sayfalar

5 Şubat 2013 Salı

BERLIN

YOKSUL ama SEKSİ         
BERLİN
Berlin Belediye Başkanı Klaus Wowereit, Berlin’i beş yıl önce “yoksul ama seksi” diye tanımlamış. Benim kafamdan geçense görmüş, geçirmiş ve olgun bir şehir Berlin. Şehri ikiye bölen, bir dolu filme konu olmuş, şimdilerde fiziksel değil ama duygusal varlığını hissettiğiniz bir duvar! Bu duvar şehri ve insanları olgunlaştırmış bence. Her an bu şehirde neler yaşanmış merakıyla geziyorsunuz.

Biz eşim ve kızımla kısa bayram tatilinden yararlanıp hızlıca karar verip geldik Berlin’e. Booking.com’dan bulduğumuz, eskinin bohem şimdinin modern bölgesi Mitte’deki apart katına yerleşiyoruz. İlk günün heyecanıyla kendimizi Berlin’in simgesi haline gelmiş Wittenbergplatz (U1, U2, U3) durağında bulunan KaDeWe (Kaufhaus des Westens) mağazasına atıyoruz. Yedi katlı bu mağazanın 6. ve 7. katında bulunan yiyecek reyonları hem alıp götürmek hem de orada yemek için tecrübe edilmeli. Midemiz doymuş ama gözümüz aç vaziyette ayrılıyoruz KaDeWe’den…
Ertesi gün erkenden Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sını aramaya başlıyoruz Berlin sokaklarında.
"Sonra, bir şey arıyormuş gibi gözlerini yüzümde gezdirerek:
"Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
"Ne gibi?"
"Yani… Yalnız işte… Kimsesiz… Ruhen yalnız… Nasıl söyleyeyim… Öyle bir haliniz var ki…"
"Anlıyorum, anlıyorum… Tamamen yalnızım… Ama Berlin'de değil… Bütün dünyada yalnızım… Küçükten beri…"
"Ben de yalnızım…" dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: "Boğulacak kadar yalnızım…" diye devam etti, "Hasta bir köpek kadar yalnız…"


Çok kısa süreliğine Berlin’de olduğumuz için Hop On Hop Off şehir turu satın alıyoruz. Hava soğuk ve gezilecek bir dolu yer var. Şehir turu kaldığımız yere yakın 365 m.lik Alexanderplatz TV Kulesinden başlıyor. Muazzam binasıyla Berliner Dom, Rotes Rathaus (Kızıl Saray), Müzeler Adası, Reichsatg (saydam kubbesi görülmeye değer), Brandenburger Tor (şehrin simgesi kapı, 60’lı yıllarda bölünmüşlüğün 89’dan sonra özgürlüğün sembolü haline gelmiş), Holocaust Mahnmal (Nazi soykırımına uğrayan Yahudiler anısına yapılmış Soykırım Anıtı), Hauptbahnhof, Groser Stern, meşhur alış-veriş caddesi Kurfürstendamm (Kudam), kentin sanatsal merkezi Postdamer Strasse - buradaki Sonny binası, sinemalar ve Film Müzesi- görülmeye değer. Yine bu bölgede Dali - Die Ausstellung gezilebilir. Minik kafeleri, özel butikleri, gezici tasarımcılarıyla Kreuzberg gezilmeye değer semtlerden. Duvar zamanında kenar bir semtken, şimdi tam merkezde kalmış bir semt. Hemen yakınında Checkpoint Charlie noktası bir tarafta Rus bir tarafta Amerikan askeri bulunan dev cam afişiyle ilginç geldi bana. Buradan geçiş sağlanıyormuş doğu ile batı arasında. Şimdi Amerikan ve Rus askerlerinin arasında mizansel fotoğraf çekilebilirsiniz. O dönemi gözünüzde daha iyi canlandırmak isterseniz Berlin Duvar Müzesi (Museum Haus am Checkpoint Charlie) görülmeye değer.
Buradan yürüme mesafesinde bulunan Yahudi Müzesi (Jüdische Museum) mutlaka görülmeli. Nefes kesici. İnsanlık ve Yahudilik tarihi açısından önemli. Berlin’de en etkilendiğim müze diyebilirim. Gaz odası ve bahçede bulunmak kızımın ve benim gözlerimizin dolmasına yetti. Bina mimarisi gerçekten çok etkileyici, adeta yaşananları yaşatıyor size.
Yahudi Müzesi’ne yakın Berlin’s Museum of Modern Art’a uğrayın ve gezin derim. Retro yaşamları, aile kesitlerini görmek bizi eğlendirdi. Bir domuzun kesiliş öyküsünü fotoğraflarla anlatıp, labirent gibi bir yerde sergilemek farklı tecrübeydi bizim için.

Berlin müzelerinde sergilenen hazineler çok çeşitli. Gitmeden önce bir arkadaşım müzeleri gezmeye doyamayacaksın demişti doğru valla.  Müze Adası'ndaki (Museums İnsel) Bergama Müzesi (Pergamon Museum) içinde yer alan Bergama Zeus Sunağı ve Babylon'un Şehir Kapısı’na büyülendim. Bu kadar büyük bir eserin nasıl olup da buralara geldiğini araştırınca önce gizlice kazılar yapılarak bir bölümünün kaçırıldığı sonra da oldu bittiye getirilerek II. Abdülhamit’ten izin alınıp tamamının taşındığını öğrendim. Yalnız takdir etmeden geçemeyeceğim bir konu sergilenişleri mükemmel. Hemen üst katta ki İslam Eserleri Müzesi’nde de eşsiz parçalar göz kamaştırıyor.

Berlin müzelerindeki en paha biçilmez eserlerden bir tanesi de yeni yerleşim yeri Neues Museum olan Nefertiti'nin Büstü ve Alte Museum’daki Rodin’in heykeli.  Başka hiçbir şehirde olmayan bir duygu burada tarihe karışmak istememiz. Her taşın toprağın tarihini bilmek istiyorsunuz. Almanya’nın başkenti Berlin savaşlardan ve politikalardan en çok etkilenen bir şehir.  Gezmesi ve tecrübe etmesi de bir o kadar keyifli şehir. 
Şimdi size Berlin’de yemek yemeye doyamadığım bir yerden bahsetmek istiyorum. Rogacki… Wilmersdorfer Straße 145/146 10585 Berlin-Charlottenburg adresi. Burası  balık pazarı gibi bir yer. Sadece alıp evinize götürebileceğiniz gibi orada ayaküstü de yiyebiliyorsunuz. Yolunuz Berlin’e düşerse kesinlikle gidin, mükemmel lezzetler… Yalnız, mesai saatlerine dikkat edin. Hafta içi 18.00-19.00’a kadar, Cumartesi ise 16.00’ya kadar açık.
Kentin 30 km güneybatısında ki Postdam’a gidiyoruz. Vaktiniz varsa bu barok kenti mutlaka görmelisiniz. Masalsı bir tarih içinde büyüleniyorsunuz. Sanssouci’deki 18. ve 19. yüzyıl tarihli saray ve bahçeler muhteşem.  Schloss Sanssouci Sarayı ve bahçesi çok bakımlı. Orada mola verip Mövenpick Otel’de tıpkı saraydaymışsınız gibi Alman geleneği olan Kaffee und Kuchen kahve ve kurabiye molası vermelisiniz.
Berlin deyince aklınıza gelmesi gereken bir eser de Yozgat’lı Osman Kalın’ın Berlin Duvarının dibine yaptığı gecekondu… Ev arada kalmış, yıkmaya çalışmışlar ama doğu – batı arasında diplomatik sorun olmak üzereyken evin yanındaki kilisenin papazının da desteği ile yıkılamamış ve günümüze kadar gelmiş. Şu günlerde de tapusunun verilmesi bekleniyormuş. Üst katta Türk-Alman bayrakları arasında Almanca Ağaç Ev tabelası, evin duvarından geçen ağaç, çalınmasın diye ayaklarına çimento dökülen bahçedeki masa, eski somyadan yapılmış bahçe çiti, bahçede ekili lahanalar…
Sizlere bir çırpıda önerebileceklerimiz bunlar. Daha ayrıntılı bilgileri www.aylinayazyilmaz.blogspot.com bloğumdan okuyabilirsiniz.  Berlin’e gelmek için bir dolu neden üretebilirsiniz. Mesela film severseniz, 7-17 Şubat 2013 tarihlerinde 63. Berlin Film Festivali’ne gidebilirsiniz. Ben tarih aşığıyım diyorsanız Berlin sizi kucaklıyor. Yok, ben alış-veriş canavarıyım diyorsanız, kocaman bir şehir markalarıyla ve dizayn butikleriyle sizi bekliyor. Eğlence severim derseniz geceleri tecrübe edilmeli. Yani Berlin’e gitmek için yüzlerce neden sizi bekliyor. Mutlaka görülecek şehirler listenize ekleyin derim.

Bu yazım kasım ayı Antalyaface Dergisi’nde yayınlandı. Biz yarın 63. Berlin Film Festivali’ne gidiyoruz. Bu arada Berlin’e ilk gidişimizde sevgili arkadaşım İzim Oray’ın önerileri sayesinde nefis yerler gezdik, keşfettik. Ona blogumdan teşekkür etmek istiyorum… Berlin Film Festivali anılarımızı sizlerle paylaşmak ümidiyle…