Sayfalar

18 Haziran 2012 Pazartesi

MADAGASCAR: 3

                               MADAGASCAR: AVRUPA’NIN EN ÇOK ARANANLARI

4 yıllık bir aradan sonra annemle Madagascar’a “Merhaba” diyelim dedik. Ne yazık ki, bir sinema salonu dolusu çocuk bizden önce davranmış ve sevgilerini bağırarak, konuşarak göstermişlerdi. Yaş ortalamasını yükseltmiş bulunduk biz de. :-))
            Yine de çocukların evde vakit geçirmesindense, sinemaya gitmeleri daha çok hoşuma gidiyor. Televizyonda izlediğimiz programların çoğu, onların dünyalarını olumsuz yönde etkileyebiliyor. Animasyonlar ise hayal gücünü artırıyor. Küçüklüğümde de çok severdim, hala vazgeçemiyorum.
            Filme dönersek kahramanlarımız Alex, Marty, Melman ve Gloria, Amerika’ya dönmek için yola çıkarlar; fakat yolculukları onları Avrupa’daki Zaragoza Sirki’ne götürür. Peşlerinde ise Chantel DuBois ve Fransız polisleri vardır.
(Soldan sağa) Melman, Alex, Marty ve Gloria.

            Bu bölümde maceraya Vitaly, Gia ve Stefano katılıyor. Kral Julien ilk defa âşık oluyor, üstelik de bir ayıya! Alex, ruh eşi Gia’yı buluyor. Melman, cesaretini toplayıp, dans etmeyi öğreniyor. Vitaly, korkularıyla yüzleşiyor.
            En önemlisi de Madagascar’ın penguenleri her zaman bize eşlik ediyorlar! … ve Zaragoza Sirki açılıyor!
            Filmin yönetmenleri ise Eric Darnell, Tom McGrath ve Conrad Vernon. Seslendirenler ise Ben Stiller (Alex), Chris Rock (Marty), Jada Pinkett Smith (Gloria), David Schwimmer (Melman), Sacha Baron Cohen (Julien), Francis McDormand (DuBois), Jessica Chastain (Gia), Bryan Cranston (Vitaly) ve Martin Short (Stefano).
            Bizim en çok güldüğümüz sahnelerden biri ise penguenlerden Skippy’nin bebek koltuğuna oturup, arabayı kullanmasıydı. Fransız kadını Chantel DuBois’ya da çok güldük.
Skippy! :)))

            Filmde olaylar hızlı bir şekilde gerçekleşiyor ve sıkıcı bir hal almıyor. Zaten zevkli olmasa salondaki çocuklar 93 dakika yerlerinde duramazlardı. ;)
            Şunu da belirtmeliyim ki bazı espriler, çocuklara yönelik yapılmamış. Görünümde animasyon olsa da bu tür filmler çoğunlukla büyükler hedef alınarak yapılıyor. O yüzden çocuklar ile beraber yetişkinlerin de gitmesini öneririm.
            Umarız 4. bölümü de çıkar!!!
Not: Bu arada Antalya’da yeni açılan Cinemapink’in salonları çok rahat ve başarılı iş yapar diye düşünüyorum. Gidilmeli, görülmeli.
-İyi seyirler!-
-Su Yılmaz-
                        MADAGASCAR: EUROPE’S MOST WANTED

After 4 years, we decided to say “Hello” to Madagascar with my mom. But unfortunately, the kids inside the theater have already done it by shouting and talking. We were almost gonna go mad with ‘em. (So, we were the oldest ones, there)
In another hand, it appreciates me that seeing them going to the cinema than staying at home. Anything we see on TV, could affect them badly. But the animations improve their imagination. I used to love them during my childhood and i still do.
In the film, our characters Alex, Marty, Melman and Gloria take the road to return back to America but their journey make them work with the circus Zaragoza. But they have a problem chasing them: Chantel DuBouis and the French cops.
Alex, Jessica Chastain and Skippy at the premiere!

This episode, Vitaly, Gia and Stefano joins the adventure. King Julien, falls in love the first time, even to a bear! Alex, meets with his soulmate Gia. Melman, gets encouraged and learns how to dance. Vitaly faces off with his fears.
(From left to right) Vitaly, Gia and Stefano.

But most important of all, penguins of Madagascar appear in this adventure! … and here comes the circus of Zaragoza!
The movie’s directors are Eric Darnell, Tom McGrath and Conrad Vernon. Voices are Ben Stiller (Alex), Chris Rock (Marty), Jada Pinkett Smith (Gloria), David Schwimmer (Melman), Sacha Baron Cohen (Julien), Francis McDormand (DuBois), Jessica Chastain (Gia), Bryan Cranston (Vitaly) and Martin Short (Stefano).
We laughed so hard to the scene when Skippy –one of the penguins- sits on a child seat and drives the car. French woman Chantel DuBouis made me smile, too.
Bonjour, animaux! Chantel DuBois is coming!

The incidents occur quickly during the film and you don’t feel bored when you see it. I guarantee you that if the film were not funny, then it would be useless to keep hundreds of kids there for 93 minutes! ;)
I should say that some jokes weren’t just for kids, but also for adults. So if your son/daughter wants to see this film, go ahead with them!
I wish to see the fourth movie, too.
-Have fun!-
-Su Yilmaz-

6 Haziran 2012 Çarşamba

ÖĞRETMENİM MORI'YLE SALI BULUŞMALARI


Kıztoşum hummalı bir şekilde SBS’ye hazırlanıyor, test çözüyor, ben de kitap okuyorum. Canım kız kardeşimin önerisi bir kitap var elimde. Annem bir günde okudu, bitirdi. Ben de elime aldım ve 191 sayfalık kitabı yarım günde bitirdim. Çok akıcı ve sürükleyici bir hikaye. Okurken bizim Belma Hanım’la yaptığımız Salı sohbetlerine tanıklık ettim adeta. Belma Hanım da Mori gibi olayları kişisel deneyimleriyle süsleyerek anlatır bize. Bizlerle tartışmak üzere farklı kitaplar, gazeteler okur. TV’de dizi izlemek yerine o da Mori gibi doğayı gözlemler, dostlarıyla buluşur. Sohbet, etkileşim ve ilgi gibi insani öğelerle örer hayatını. Kitap bu yanıyla daha da ilgimi çekti. Kendimi Salı sohbetlerinin tam ortasında buldum ve haz duydum. Kitabı okumadım, yuttum adeta.
Kitap aile, yaşam, korku, ölüm, toplum, yaşlanma, açgözlülük, evlilik ve anlamlı bir yaşam felsefesi üzerine hasta yatağındaki bir profesörle eski öğrencisi arasındaki içtenlik ve bilgelik dolu konuşmalar.
Kitaptan altını çizdiğim bölümleri paylaşmak istiyorum:
Hayat bir dizi ileri ve geri çekilmeden ibarettir. Sen bir şey yapmak istersin; ama başka bir şey yapman gerekmektedir. Bir şey seni üzer; ama üzülmemen gerektiğini bilirsin. Bazı şeyleri elde veri olarak kabul edersin; fakat hiçbir şeyin garantisi olmadığını da bilirsin.
Toplumumuz insanların kendileriyle mutlu ve barışık yaşamalarına zemin hazırlayan, bu şekilde yaşamalarını öğütleyen bir kültüre sahip değil. Bireyin, “Bu kültür bana uymuyorsa, ben de ona uymam” diyebilecek kadar güçlü olması gerekir.
Birçok insan anlamsız bir yaşamın peşinden koşar. Önemli olduğunu düşündükleri bir şeyi yaparken dahi yarı uykuda gibi bir halleri vardır. Bu, yanlış şeylerin peşinde olduklarındandır. Yaşama anlam kazandırmanın tek yolu kendini insanları sevmeye, içinde bulunduğun topluma adamak, sana anlam ve hedef veren bir şeye hasretmektir.
Eğer ailenizden sevgi, ilgi ve destek görmüyorsanız, hayatta fazla bir şeyiniz yok demektir. Sevgi çok önemli. Ünlü şair Auden’in de söylediği gibi, “Birbirinizi sevmezseniz yok olursunuz.”
Kendi alt kültürünü yarat. İnsanlara yatırım yap. Seni sevenlerle ve senin sevdiklerinle kendi toplumunu oluştur. İçinde yaşadığın toplumun tüm kurallarını yok sayma. Mesela sokağa çıplak çıkma, kırmızı ışıkta geçme ama düşünce tarzını kendin seç. Bir başka kişinin ya da toplumun bu konularda belirleyici olmasına izin verme.
Ölmeden önce, kendini bağışla, sonra da başkalarını…
Yapamadığımız her şey için. Yapmış olmamız gereken her şey için. Olmuş olması gereken şeyleri düşünerek yaşama devam edemeyiz…
Kitap böyle devam ediyor. Bir çırpıda okunan, keyifli, tespitleri öğretici bir kitap. Biraz Mori’yi biraz Belma Hanım’ı düşünerek zevkle okuduğum kitabı öneriyorum. Sevgilerimle…

4 Haziran 2012 Pazartesi

GEZİ FISILTILARI/IŞIL ÖZGENTÜRK


Antalya Kitap Fuarı’nda Cumhuriyet Kitapları standında Mine Kırıkkanat ellerimi tutup, gözümün içine bakıp “Çok güzelsiniz” dedi, uzun uzun baktı. Sonra kızım Su’ya dönüp, çok farklı bir kızsın ve çok önemli şeyler başaracaksın yeter ki kendine güven dedi. Bu kısacık an sonrası benim gezi yazıları yazdığımı öğrenince elime kitaplar tutuşturdu, mutlaka oku diyerek.
İşte bu önerdiği kitaplardan biri Işıl Özgentürk- Gezi Fısıltıları 2008. Bir dolu kitap alınca; ancak sıra geldi bu kitabı okumaya ve iki günde kitabı okuyup bitirdim.
Özgentürk’ün yazılarıyla Latin Amerika, Balkanlar ve Uzak Doğu’ya gittim. Che’ye dostlardan selam getirdim hikâyesine bayıldım ve okurken çok duygulandım. Acaba ben ne zaman beni de okuyan okurda bu tadı bırakacağım diye düşündüm. Tadı damağımda kalan hikâyelerde ta uzaklara gidip geldim. Che’nin Maliye Bakanı olmasının hikâyesini ilk kez okudum. Ben bu tip kültürle yoğurulan filmlerle özdeşleşen gezi yazılarına bayılıyorum. Aslında turistik yazıları her yerde bulabiliyoruz; ama o sokakta geçmiş, o caféde kim oturmuş öyküleri aklımızda kalıyor ve biz o hayaletleri arıyoruz gittiğimiz şehirlerde. Kendimi bazen hayalet avcısı olarak yakalarım bilmediğim şehirlerde. Bir şehre gitmeden önce o şehrin tarihini, romanlarını okumuş, filmlerini izlemiş ve kendi gözlemleriyle harmanlamış ve bizlerle buluşturmuş Özgentürk.
Işıl Özgentürk: “Bırakın yol size sırlarını sunsun ve siz o sırlar dünyasında yepyeni bilgelikler edinin” diyor ve ekliyor: “… ve kendinizi yolun büyüsüne bırakın.” Kitabıyla büyülendim ve en kısa sürede Küba’ya gitmek için can attım. Gezi yazıları seviyorsanız bu leziz kitabı okuyun derim.
Sevgiyle, kitap hiç eksilmesin hayatlarımızdan!