Sayfalar

28 Temmuz 2011 Perşembe

VİYANA CENTRAL CAFE'DE HAYAT, NEW YORK STARBUCKS'TA HÜZÜN

Viyana’da son günlerim, Central Cafe’de kitap okuyorum. Son sayfalarım, kitabım bitmek üzere. Çok keyifliyim, dışarıda yaza inat soğuk bir hava, içeride bir dolu sohbetler, kimseyi tanımamak ne büyük özgürlük, ne büyük bir güven kahvemi yudumluyorum, kitabım bitmesin istiyorum zira ikinci bölümü yanımda getirmedim. Cafe Central’ı büyük ama boş uğraşlarla bulduğumu anlıyorum. Ben anayoldan parlamento binasından gelip, Ulusal Tiyatrodan arıyorum. Oysa Demel Cafe’den sağa saptığın zaman hemen karşında. Çok basit.

Cafe Central… Bir sürü renkli kubbecikten oluşan yüksek tavanı göz alıcı. Avizeler sade ve zarif. Troçki’yle Kafka’nın Viyana yıllarında en çok uğradıkları kahve diye, edebiyatçıların uğrak yeri diye yazıyor. Etrafta o tipler var mı? Bence daha çok benim gibi meraktan uğramış yabancılar çoğunlukta. Kahvenin aylık gazetesinde bir romancıdan satırlarda şöyle diyor.  Bu kahvede yazmış: Parasızlık... Kadınsızlık... Borç bulamıyorum. İntihara dair düşünceler… Demek ki o zamanlar turistik değilmiş bu kadar.
Gelelim sıkı sıkı bağlandığım kitaba. Ayşe Kulin’in dünyanın en güzel ilişkisi baba-kız ilişkisinden yola çıkarak hayatının 1964-1983 arası babasıyla yaşadığı yılları. Sadece babasıyla değil, yakın tarihimizde içinde bulunduğu yerler, işler, aşklar… Okumayı en çok sevdiğim yazarlar arasında Ayşe Kulin. Bugüne kadar yazdığı hiçbir yazıyı kaçırmadım ama bu kitap başka bir tattaydı benim için. Nedenini sormayın, bilmiyorum ama sadece şu kadarını söyleyebilirim, herhalde ben de böyle yazmak istiyorum, rol modeli alıyorum. Bakın tam da evimden kaç km uzakta kendime bile itiraf edemediğim deli gibi yazma isteğini size itiraf ediyorum. Dürbünümde Kırk Sene’yi bir günde bitiriyorum. İyi yazmak dolma sarmak gibi, yazı sizi alıp götürüyorsa bir çırpıda okuyup bitiriyorsunuz. Oysa yazmak, tekrar yazmak seneler alırken…

Şimdi New York’ta Starbucks Cafe’deyim. Manhattan’da. Viyana’nın özeni yok ama buranın enerjisi bağımlı yapıyor sizi. Benim küçücük ama kocaman zekâlı kıztoşum Amerika uyuşturucu gibi, çok kalırsan etkisine kapılıyorsun, geçici gelirsen zevk, Avrupa tamamıyla kültür, otoriter bir kadın gibi diyor bana. Gülüyorum onun kocaman yorumlarına haklı çünkü. Amerika bağımlılık her yaz bir doz. Elimde Ayşe Kulin Hüzün. Uçakta başlayıp hemen geldiğim gün bitiriyorum. Elimde kitap, mavi gözlü dev babasının ölümünü hıçkıra hıçkıra ağlayarak okuyorum. Bana bakıyorlar mı? Yok burada kimsenin kimseyle derdi yok, ohhh rahatça ağlayarak okuyabilirim. Bu kitapta yozlaşan Türkiye’yi Kulin’in kaleminden tarih tarih okuyoruz. Değerlerin menfaatler çakışınca sıfıra inmesini ibretle gözlüyoruz, bu en yakınınız olsa bile. İyi yetişmemiş insanların egosuyla savaşlarını görüyoruz. İyi yetişmiş kişilerin hayatın anlamını kavrayışları ve kotarışlarına bayılıyorsunuz. Bir kızın hayatında iyi, dürüst, ilkeli bir babanın önemi. Tıpkı benim babam gibi… Benim babam da mavi gözlü, ilkeli, dürüst ve kızlarını ne olursa olsun çok seven baba. Ben bana bir şey olduğunda bak şimdi babam çok üzülecek diye üzülürüm. O mavi gözlerinin buğulanmaması için çabalarım.

Dışarısı cıvıl cıvıl… Herkes tarz. Çok istediğim Broadway Müzikallerinden birine gitmek için kalkıyoruz. Çantamda kitabıma sıkı sıkı sarılıyorum. Bu güzel kadının güzel kitaplarına bayılıyorum. Kendimi insan kalabalığının seline bırakıyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder