Sayfalar

14 Ağustos 2011 Pazar

STONY CREEK, CONNECTICUT, USA


New York’tan hafta sonunu geçirmek için araba kiralayıp Branford Stony Creek, CT’daki eşimin Yale Üniversitesi’nden hocasının evine gidiyoruz. Yeni evlerinde bizi misafir etmek istediler. Evlerini biz de merak ediyoruz. Geçen sene Antalya’ya geldiklerinde çok güzel deri koltuk takımı ve nefis ipek Türk halıları almışlardı.
Sabah erkenden yola çıkıyoruz. İnternetten birkaç gün önce kiraladığımız arabayı almaya gidiyoruz. Bir navigatörünüz varsa Amerika’da her yere gitmek kolay. İyi ki erken çıkmışız yola zira hafta sonu tüm New Yorklular arabalarına atlamış sahillere akın ediyorlar. Fonda ününü Amerika dışına çıkaramamış şansız ama başarılı müzisyenlerin nefis müzikleri ve yemyeşil yol mutluluk hormonu salgılatıyor bize. Bilinmezin heyecanı hepimizin yüreğinde. Tatil modu sarmış her yanımızı. Zaman kavramını çoktan çıkarmışız cepten, bozuk para gibi harcıyoruz günleri. Müdahale edemediğimiz rüyalarımız gibi ağır ağır ilerliyoruz…

Yemyeşil yollardan biraz nostalji olarak (iki sene önce Yale Üniversitesi’nde eğitimdeyken kaldığımız) New Haven’dan geçiyoruz. Her şey hafızamızda ki güzelliğinde, yaşadığımız tadında.

Nihayet sonunda ömrümde gördüğüm en muhteşem evdeyiz. Yemyeşil ormanda, bahçeli, Long Island Koyu’na kıyısı olan bir ev. Her şeyi kocaman. Yedi banyolu, home theatrelı, spa’sı olan, her yeri orijinal bir ev; ama en önemlisi manzarası. Bir dolu güzel fotoğraf  ile ölümsüzleştiriyoruz anı. Çek çek doyamıyorum her yeri.

Ev sahiplerimiz dünyanın en iyi insanları. Sıfır ego, bizdeki hocalarımızla karşılaştırınca. Koskocaman Yale’in hocası referans bir isim bize barbekü yapıyor, etrafımızda dört dönüyor ne isterseniz diye. Bu arada çoğu Amerikan lezzeti bana göre değil ama Amerika’da hamburger yemek nefis. Kalorisinden dolayı yemeye çekindiğim hamburger burada vazgeçilmez yiyeceğim.
Yat limanına inip, yat turuna katılıyoruz. Adalar turu. 25 tane ada. Her birinin üzerinde nefis evler.
Stony Creek, Branford Connecticut’ın varlıklı, kıyı yakını bir bölümü. Şehrin güneydoğusunda yer alıyor ve de Long Island Sound limanında bulunuyor. Stony Creek’te yaşayanlar herkesten farklı bir duyguya sahipler; çünkü burası küçük ve geleneksel bir köy havasına sahip ve eşsiz bir tılsım gibi. Stony Creek’in iki tarafında birbirinden eşsiz mekânlar var: The Thimble Islands ve the Stony Creek Puppet House. The Thimle Islands, benzersiz güzelliğinin yanında çok zengin bir tarihe sahip ve yazın botla gezilmek için ideal. Bu adalar 1614’de Adrian Block adında bir denizci tarafından keşfedilmiş. Nefis Californiya şarapları içerek gezmelisiniz bu adaları eğer buralara yolunuz düşerse.

New Haven’da kalırken kızımızın yaz okulu Yale Peabody Müzesi bu adalardan birine getirmişti. O zaman bize çok anlatmıştı, biz gitmemiştik. Büyük hataymış.


Yat turundan sonra bu kez evin önünde (eve ait koyda) denize giriyoruz. Kano yaparken hayatın anlamını düşünüyorum. Hayat bizden alırken bize yenilerini veriyor hem daha iyilerini. Gidenlere üzülürken yeninin keyfine varamıyoruz çoğu kez, oysa gören göz görmesini bilir ve şükrederse hayat çok cömert. Gözlerimi kapatıyorum, kanoyla durup şöylece sessizliğin sesini dinliyoruz Nick’le. Doğanın sesini, bize neler anlatmak istiyorlar. Martılar, deniz, güneş… Sonsuzluk içinde kaybolmak… Hayatımın film şeridine yeni bir kare çekmek.
Ertesi gün kalktığımda rüyada olmadığımı anlıyorum ve facebook’uma şöyle yazıyorum: “Eğer rüyadaysam uyandırırsanız bozuşurum.” Hakikaten rüya gibi bir yer. Hayatınızda mutlaka ama mutlaka bir kez olsun New York’a gelin, araba kiralayın Stony Creek gidin. Kalınabilecek oteller var, yat turuna katılın, kano yapın, keyfini çıkarın.

Nefis bir Türk yapımı börek kokusu ile uyanıyorum, inanamıyorum. Oysa gerçek. Evin Bulgar yardımcısı bize börek açmış, acayip güzel tam bizim damak zevkimize uygun bir kahvaltı hazırlamış. Okyanusa karşı, sevgi dolu, bir sürü dil konuşulan kahvaltı. Kahvaltı sonrası ormana yürüyüşe çıkıyoruz. Mis gibi bir orman. Nükleer biyoloji alanında Nobel’e aday birinin evinin önünden yürümeye başlıyoruz. Adam kendi geliştirdiği bir yöntemle evinde kendi enerjisini kullanıyor yani elektrik kullanmıyor, heyecan verici değil mi?

Büyük taş ocağının olduğu tarafa yürüyoruz ormanın içinden,  zamanında Brooklyn Köprüsü için Stony Creek’ten (buradan) granit çıkartılmış. Şu an hala aktif ve şimdilerde çıkarılan granitler tren yoluyla kıyıya oradan da deniz yoluyla tüm dünyaya gönderiliyormuş.
Nefis ev sahiplerimizle vedalaşıp buraya yakın Clinton Premium Outlet’e uğruyoruz. Sevdiğimiz prestijli markaları daha uygun fiyata almanın rehavetiyle dönüş yolundayız. Bir hafta sonu kaçamağı böylece noktalanıyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder