Sayfalar

12 Eylül 2011 Pazartesi

ALİ CEM ÖZDEMİR/HAYALPEREST

Kitap kurdu olduğumu bilen arkadaşlarımdan biri önerdi şimdi anlatacağım kitabı. Okuma listeme almıştım. O gün gittiğim kitapçıda kıztoşum uyardı; anne sana önerilen kitap diye. Hemen aldım ve iki gün içinde bitirdim kitabı.
Hayalperest…
Kitabın arka kapağında şöyle yazıyor;
Mutluluğun sırrı soru sormamaktan geçer.
Hasan’ın talihsizliği( bence talihi) bunu bilmiyor olmasıydı. Basit bir soruydu sorduğu:
“Bana söylemek istediğin bir şey var mı?”
Alacağı cevaplara dayanabilecek kadar güçlü değildi. Hayatı birkaç dakikada tamamen değişecek, bilmediği, tanımadığı bir yerde gözlerini açtığında neler olduğunu tam olarak hatırlayamayacaktı.
Bir kaçış, bir kayık, iki kahraman (bence çok kahraman)…
Hayaller, dostluk ve dünyayı değiştirmek üzerine unutulmaz bir hikâye…
Kitap ve öykü içine çekiyor sizi. Tanımlamalar nefis.
Hasan gerçeğin peşinden giden kahramanımız, tüm isteği yenilik olan, sistemi sorgulayan; Sinan artık görmeye alıştığımız akademisyen; Arzu tıkanmış bir birliktelikte çırpınan Hasan’ın eşi; Ali hoca Hasan’ın kaçış noktası. Kayıkçı son dönemlerde her hikâyede rastladığımız bilge kişilik. Yasemin ve Evren Hasan’ın çıkmazında, sorgulamalarında ki yeni kahramanları. Ahmet çocuğu olmadığı için deliren polis memuru. Bu benim etkilendiğim karakter. Mesleki anlamda hep söylediğim bir şey. Sadece kadınlar değil, erkekler de şiddetle çocuk ister. Kansas State Üniversitesi’nin 10 yıllık bir araştırması sonucu da bunu destekliyor. Neyse bu ayrıntıdan sonra kitabın kahramanlarına dönersem; bu akıl hastanesi anı ve o anın fotoğraflanması ve sloganlarının yazması nefis kurgulanmış kitapta.
Kitaptan beğendiğim bölümleri yazmak istiyorum. Okuyunca niye sevdiğimi anlayacağınız…
Huzur tüm güzel duyguların başlangıcıydı. Doğru bildiklerini söylemenin bedeli bazen büyük oluyordu. Mezarlığın garip tarafı ise inançlarında yarattığı zayıflıktı.
Kürekler suya her dalışlarında hayatla olan mücadelenin en tatlı sesini çıkarıyorlardı. İleriye gidebilmek için önce kürekleri geriye itip sonra tüm gücünle kendine doğru çekmen gerekiyordu. İnsanı, hayat denen şeyin ne olabileceğini anlamak ve bunu tasarlanmış, diretilmiş bir sistemin içinde yapmak fazlasıyla zordu. Çözüm bulamamak, heyecanını yitirmek o kadar sıradandı. Deniz insanın dalaşamayacağı kadar güçlüydü. Kuralları tartışılamayacak kadar kesindi.
Tek yaptığı kendi yaşadıklarından ve öğrendiklerinden yola çıkarak, insanları alıştıkları yaşamdan uzaklaştırıp bir başka hayatın varlığını göstermeye çalışmaktı…
Küçücük bir cesaretin dünyayı ne kadar çok değiştireceğini biliyordu…
İnsanların endişe duymadan birbirine selam vermeleri, günaydın demeleri kadar huzur veren ne olabilir?
İnsanların söylemek istediği ne çok şey vardı. Fark edilmek, anlaşılmak, sahiplenilmek istiyorlardı.
Daha fazlası için bu sürükleyici, keyifli kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. İyi okumalar… Kitapsız bir gün geçirmemek dileğiyle…





1 yorum: