Sayfalar

10 Temmuz 2012 Salı

AŞKA VEDA

Hindistan
Viyana’da insan en çok sevgiliyi özlüyor. Her yüzde onun gözlerini arıyor. Şöyle sarılıp yatmayı, günün yorgunluğunu paylaşmayı istiyor. Seni, sen olduğun için seven sevgiliyi kucaklamak istiyor. Dünyanın en güzel kadını olmadığın halde sana dünyanın en güzel kadını gibi bakan, dünyanın en zeki insanı olmadığın halde fikirlerine değer veren, tüm kusurlarına rağmen seni çok sevdiğini bildiğin sevgiliye özlem bu! Eksik kalan parçan… Bu yaştan sonra sadece onun eli kadar uzak olsun mesafeler, istiyorum. İşte tam bu yüzden elimdeki Can Dündar kitabını bir günde bitirdim. Kitabın adı Aşka Veda. Şimdiye kadarki aşka dair yazılan yazıları toplanıp, bir araya getirilmiş  Dündar’ın. İyi de edilmiş, okuması keyifli bir yaz kitabı. Güneş kanımızı bu kadar ısıtmışken iyi geliyor.
Hindistan

Siyasetten ve popüler kültürden, kadın ve erkeklerin zaman içinde değişen yüzlerine bakıyor. Söylenmeyen o iki sihirli sözcük yüzünden heba olup gitmiş nesiller ile nihayet kavuşan ama mutsuz mu mutsuz olan günümüz gençliğini karşılaştırıp şiirini kaybeden zamane ilişkileri sorguluyor. Mutsuz evlilikler,  sekssiz aşklar, aşksız sekslere; ateşten gömleği gönüllü giyenlerden, aşkını kariyerine feda edenlere geçişin izini sürüyor.
Stony Creek/New York

Oldum olası erkeğin seks yapabilme “becerisi”ni ayıplayan kadın, burada o “ayıbı” kendi avantajına çevirmeye çabalıyor.
Farklı yetiştirilme tarzlarından olsa gerek:
Erkek, “Sevse de sevişmesin” derdinde;
Kadın, “Sevişse de sevmesin”e razı…
Oysa sevmeden sevişmek ile sevişmeden sevmek aynı sakat doğumun ikizleri değil midir?
Erkekleri klişelerle açıklamaya çalışmayın. Onların karmaşık bir dünyası olduğunu anlayın.
Erkeklerin içindeki mağara adamının dışarı çıkmasına izin verin. Onların kendilerini erkeksi hissetmelerini, kaba saba şakalar yapmalarını, cinsellikten bahsetmelerini anlayışla karşılayın.
Erkeklerin sürekli çevrelerine uyum sağlayarak dönüştüğünü bilin ve değişimin yönünü kestirmeye çalışın diyor Dündar. Nasıl doğru tespitler. Biz kadınlar değil miyiz âşık olduğumuz yönü değiştireceğiz diye uğraşıp, didişen. Âşık olduğumuz farklı yanı sonradan sindiremeyenler. Oysa herkes birey bu dünyada, herkes kendi gelişimi için var bu evrende. Bütünü kabul et ve devam et.
Tüm aşklar böyle başlamaz mı? Kuru ekmeğe razıyım diyerek… Öykü Dündar’ın kaleminden;
Delikanlı, yüzünü bile görmeden sevdiği yavuklusuna aşkını ilan etmek için penceresi önüne bir parça kömür, bir limon, bir de kuru ekmek bırakır.
Kömür, “Aşkından yandım, kavruldum,” demektir.
Limon, “Sevdanla sararıp soldum.”
Kuru ekmek ise, “Yeter ki kavuşalım, ömrünce kuru ekmek yemeye razıyım.”
Ama nedense hiç böyle bitmez aşklar… Bir Romeo& Juliet olunmaz:
         Onlar orta sınıf evliliklerinin, etkisini ağır ağır gösteren zehirleri arasında, yerine koyacak bir şey bulamadan sevgilerinin kurumasını izlemektense zehri bir yudumda içtiler ve ideal sevgileri bozulmadan öldüler.
Hâlbuki zehir içmeden de bir çözümü var bu düğümün…
Mesele evde iktidar çatışmasını aşabilmekte, sevgiyi korkudan arındırabilmekte, gerektiğinde kanlı bir düelloyu, kanıksamışlığın mütevekkil sükûtuna tercih edebilmekte…
Aşk da hayat gibi güvenlik ister elbet ama ondan ibaret değildir…
İşte kitap böyle sürüp gidiyor. Ben bir çırpıda okudum. Kenan Doğulu son CD Bal Gibi eşliğinde, kumsalda, sevgilinin nefesi koynunuzda okuyun. Sıkı sıkı sarılın ona. Kitabın her sayfasında dokunun ona. Hissedin ve hissettirin. Aşk nefis bir şey çünkü. Bu yazımı da izninizle sevgiliye göndereyim taa uzaklardan…
Antalya

Prag


1 yorum:

  1. Taa uzaklardan, Aşk bunun adı... özlem...
    Ne dersen de....
    Sen herşeye değersin

    YanıtlaSil