Sayfalar

28 Aralık 2011 Çarşamba

2011 BİTMEDEN

2011 bitmeden son bir çırpıda okuduğum kitapları paylaşmak istedim. Bizim evde hiçbir şey kıskanılmaz, sadece kim daha çok kitap okumuş kıskanılır. Eve gelen taze kitabı önce kim okuyacak yarışı yapılır. Kendimi bildim bileli nerede ne kitap çıkmış okumaya çalışırız ailecek. Bizimkisi kitap okuma aşkı, başka tanımlaması yok. İşte bu yıl bitmeden son zamanlarda okuduğum birkaç kitabı yazacağım size. İlki;
SJON-MAVİ TİLKİ
İzlanda’lı yazar Sjon’dan doğduğu coğrafyanın iklimi kadar keskin ve etkileyici bir kitap.
Mavi tilkiler öylesine şeytanice benzerler ki taşa, büyülenir insan. Kışın onları yanına yattıkları kayadan ayırmanın imkanı yoktur…
Kendi düşünce zincirine güvenmek zorundaydı:
“Tilkiler fırtınalı havaları görünce çocukça bir korkuya kapılabilirler. Böyle bir durumda dişi tilki ya bir kar yığınını kazıp içine girer ya da don sınırının altındaki bir girintiye sığınıp hava düzelene kadar orada kalır.”
Gece soğuktu ve sonu gelmez gibiydi. Adam buzdan kabuğunu kırdı…
Yıl 1883. İzlanda’nın vahşi ve soğuk düzlüklerinden birinde, bir adam Aurora Borealis’in ışık oyunları altında ilerliyor. Adamın ismi Peder Baldur Skuggasson. Bir avcı o. Avı ise gizemli ve değerli dişi bir mavi tilki. Mavi tilki ve avcı çok dikkat etmeli zira birbirlerinin zihinlerinin oyunlarındalar.
Keyifli ve farklı bir kitap…
Kitap okurken evi saran mis gibi kurabiye kokusuna kim hayır diyebilir? Duyabiliyorum buna karşı çıkanınız zannedersem hiç yok. Bak şimdi bunun tarifini vermeliyim, annem yeni öğrenmiş arkadaşlarından ve hemen uygulamış, sonuç başarılı.
Fındık Kurabiye
1 paket margarin (oda sıcaklığı)
1çay bardağı sıvı yağ,
1çay bardağı susam (kavrulmuş),
1çay bardağı iri dövülmüş ceviz,
1çay bardağı pudra şekeri, kabartma tozu,
Aldığı kadar un.
Deneyin ve afiyetle yiyin kitabınıza gömülürken…
İkinci kitabım,



TUNA KİREMİTÇİ - HEPİMİZ BİRİLERİNİN ESKİ SEVGİLİSİYİZ
Tuna Kiremitçi her gün severek okuduğum bir yazar. Bu kitap da gazete yazılarından derleme aslında ve çoğunu da okumuşum ama ben başlığa bayıldım. Geçen gün Sibel’le kahve içerken ne kadar doğru dedik. Herkes birinin eski sevgilisi… Bizim acımasızca tükettiğimiz arsız bir ilişki diğerinin umutluca başlangıcı… Hayat işte, başımıza gelen hiçbir şey tesadüf değil, hepsi şifreleri çözmesini bilirsek anlamlı. Herkes bir öğreti, herkes hayatın bir anlamı. Kiremitçi’de “kalplerimiz randevulaşıyor hiç tanımadığımız insanların kalpleriyle, ruhumuz duymasa da” diyor. Aynı çağın adamı olmamız Kiremitçi’nin her cümlesi beni benden alıyor, seviyorum onun kitaplarını, üslubunu, yalınlığını, derinliğini. Hikayeler birbirini tamamlıyor.
Eksik kalan ulviyet duygusunu da Michelangelo’nun dehası tamamlıyor tabii. Meryem Ana’nın yüzünde, oğlunun nereye gittiğinin tevekkülü var. İhtişamla tevazuunun bu anlaşılmadık bileşimi, küçük ve önemsiz olduğunuzu hissettiriyor: Gayri ben küçüğüm, kaygılarım, umutlarım önemsiz. İçimi kavuran dertlerin ve yaşama sevincimin “şu durmadan kurulup dağılan alemdeki” önemi, en fazla zerre.
Herkesin bir şarkısı vardır ve bir yabancıyla da paylaşabildiğimiz için özeldirler. Bu yüzden midir nedir, “sana dair” olur hepsinin adı. Herkes bilir ruh ikizleri şehir olsalar İzmir ve Selanik gibi olurlar. Hem inanılmayacak kadar benzer hem de insana keder verecek kadar farklı…
Bir erkeği kadınlardan vazgeçirecek kadar sevilmiş bir kadının kim olduğunu ister istemez merak ederek… diyerek gidiyor kitap.
Bugün üçüncü ve son kitabım;
ÜSTÜN DÖKMEN - KELEBEKLER VE İNSANLAR

Dökmen’in son kitabı Kelebekler ve İnsanlar, iki özürlü gencin aşk hikayesi. Kelebek metaforuyla anlatılan kitap okurken düşündürüyor ve farkındalığımızı arttırıyor. Görünen özürleri dışlamak kolay ama ya görünmeyen kusurlarımız. Yüzleşemediklerimiz. Yalın diline rağmen kitap çok akıcı gitmese de farklı, zevkli bir kitap. Acemi okuyucu olarak kitaptan anladıklarım bunlar. Kitaptan sevdiğim cümlelere gelince;
…nereye gittiğini bilen insana dünya kenara çekilip yol verir…
Zihnimiz bir takım yenilgileri unutsa da, yüzünüz geçmişin resmedildiği bir yerdir, geçip giden anılar geçip gitmeyen çizgiler bırakır. İnsanlar, birisini sevdiklerinde, sevdiklerini sandıklarında, aslında asıl kendilerini sevdiklerinde, bir üçüncü kişide açamayacakları yara yoktur.
Çok doğal bulduğumuz şeyleri ne sorgularız, ne de insanların tercihlerine bırakırız…
Yalnızca kendilerini düşünen, kendilerini korurken karşılarındaki kişide açtıkları yarayı umursamayan kişiler…
Anlık zaafların büyük hedeflerini engellemesini istemedi…
Olgunluk ötesi, kabullenmişlik ötesi, sanki hayatı sorgulamayı bitirmiş, ama bulduğu cevabı söylemeyi gereksiz gören bir ifade…
Aslında kimse kimseyi tutmaz bu dünyada, herkes kendini tutar.
Kitap böyle devam ediyor. Yıllardır kelebek dövmesi istemişimdir. Her kelebeğin bir öyküsü varmış, kanatlarında ki her şeklin bir anlamı. Bunları dikkate alıp yaptıracağım dövmemi… Daire ortasında bir nokta istiyorum, denge-güç demekmiş…
Benden bu kadar, yaşadığımız her andan keyif almak ve hissetmek dileğimle…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder