Sayfalar

16 Ekim 2011 Pazar

ZENNE/ZENNE DANCER

                ALTIN PORTAKAL GÜNLÜKLERİ -3-
Zenne: Altın Portakal’ın ve belki de yılın en merak edilen filmi “Zenne” hakkında yorum yapmak beni filmden sonra ikinci kez heyecanlandırıyor; çünkü beğenerek izlediğim film hakkındaki görüşümü doğru yansıtmayı istiyorum.

            Birbirine benzemeyen üç kişi… Can, Ahmet ve Daniel. Can, İstanbul’da zennelik yapan ve hayatı daima renkli olan biridir. Annesinin ve teyzesinin koruması onu daha özgür yapmıştır. Daniel, Almanya’dan İstanbul’a gelen ve Zenne Can’a hayran kalıp, onun fotoğraflarını çekmek isteyen bir fotoğrafçıdır. Daha sonra Ahmet ile aralarında yakınlık da oluşur. Ahmet ise muhafazakâr Doğulu bir ailenin oğludur ve aslında film onun hakkındadır.

            Burada bir parantez açmak istiyorum. Yönetmenler Caner Alper ile Mehmet Binay ilk başta zenneler hakkında bir belgesel çekmeyi düşünmüşler; lakin arkadaşları Ahmet Yıldız’ın ölümünden sonra uzun metraj film olarak çekimlere başlanmış. Ahmet Yıldız, 15 Temmuz 2008 tarihinde sırf eşcinsel olduğu için babası tarafından öldürülebilen bir üniversite öğrencisiydi. Bu olay günlerce gündemde kalmış ve ülkemizde ve dünyada çok konuşulmuştu. Onu öldüren babasının hala bulunmaması ise çok garip değil mi sizce?
            Filme geri dönelim isterseniz… Yönetmenliklerini M. Caner Alper ile Mehmet Binay’ın yaptığı filmde Kerem Can (Can), Erkan Avcı (Ahmet), Giovanni Arvaneh, (Daniel) Tilbe Saran (Sevgi/Can’ın annesi), Rüçhan Çalışkur, (Kezban/Ahmet’in annesi) Ünal Silver (Yılmaz/Ahmet’in babası), Esme Madra (Hatice), Jale Arıkan (Şükran), Tolga Tekin (Cihan) ve Yvonne Rosenbaum (Emmanuella) yer alıyor.
Ben ve Giovanni Arvaneh!

            Oyunculukları değerlendirirsem tek kelimeyle harika derim; çünkü filmi izlerken Can’ın renkli dünyasında kendimi kaybettim, Daniel gibi İstanbul’la ilk defa tanıştım, Ahmet ile hüznü içimde sakladım, Sevgi’nin korumacı karakterini hayran kaldım, ne var ki onun gibi çaresizliği yaşadım…
            İnsanoğlu acımasız bir varlıktır. Kişilerin ten rengine bakar, yargılar. Dinlerine göre yargılar. Cinsel kimliklerine bakar, yargılar. İnsanoğlu özgürdür ya hani, peki özgürlük nasıl olur? Özgürlük dediğimiz kavram kişinin başkalarının haklarını da göz önünde bulundurarak dilediğince yaşaması değil midir? Peki, neden günümüzde tam tersi oluyor? Günümüzde de “eşcinsellik” konusu niye hala bir tabu olarak kalıyor?
            Ben hayatı şöyle tanımlıyorum: Hayat, herkesin farklı yollardan yürüdüğü; fakat en sonunda aynı yere vardıkları bir yoldur aslında. Kimisi bu yolu yürüyerek aşar, kimisi ise bir araçla gider. Nasıl gittiği bizi ilgilendirir mi? Burada önemli olan o yolu aşarken mutlu olup olmadığıdır.
            İnsanoğlu ne yazık ki aşağılamayı ve dışlamayı da pek seven bir mahlûkattır. İnsanlar birbirlerine lakap takmaktan ve kötü söz söylemekten de büyük bir haz alırlar.  Filmde de Can’ın yaşadıkları bunu doğruluyor. “Erkek adam dans eder mi?” Evet, eder. Hem de rüyalarında, kanında dans eder. Dans ettiğinde özgür hisseder. Can karakteri de dans ettiği zaman adeta zincirlerinden kopan bir kuş misali kendini özgür hissediyordu.
            Homoseksüellik bir hastalık değildir, asıl hasta olan bu düşünceyi yaratan görüşlerimizdir. Cinsiyetimiz, rengimiz, dinimiz, mezhebimiz bizi biz yapmaz, bizi biz yapan yüreğimizden geçenlerdir. Nasıl bir kitabı kapağından yargılamak yanlışsa, bir insanı da cinsel kimliğinden yargılamak yanlıştır.
            Homoseksüellik suç değildir, asıl suç “zorunlu” heteroseksüelliktir. Umarım ki artık toplumumuzda da önyargılarımızı ve egomuzu yeneriz ve barış içinde yaşamımızı sürdürürüz, aksi takdirde yenilen biz olacağız.
            Filmin beğendiğim yanlarından biri de müzikleriydi. Demir Demirkan Can’ın renkli dünyasını başarılı bir şekilde yansıtmış. Paolo Poti’nin de müzikleri filme ayrı bir duygu katmış. Müzikleri sayesinde fragmanı izlerken bile duygulanmanız mümkün. (Ki ben her izlediğimde tüylerim diken diken oluyor! Üstelik filmi izlememe rağmen…)
Filmde Ahmet canlandıran Erkan Avcı ve ben. :-)

            Filme görsellik de hâkimdi, filmi süsleyen unsurlardan bir tanesiydi. Norayr Kasper’in de “En İyi Görüntü Yönetmeni” dalında Altın Portakal ödülü olması da bunu kanıtlar nitelikteydi.
            Uzun lafın kısası, “Zenne” filmi bu senenin bana göre en başarılı filmlerinden biriydi, final sahnesindeyse gözyaşlarına boğuldum diyebilirim. Annemle film hakkında tartışırken bile hıçkırıyordum! Biraz “fazla” ağlamış olmalıyım ki başım da ağrımaya başladı.
            Dün 48. Altın Portakal Film Festivali’nde aldığı 5 ödülü de fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum (hatta daha çok bile alabilirdi!) ve çoğu kişinin cesaret bile edemeyeceği böyle bir yapıma imza attıkları için Mehmet Binay ile Caner Alper’i kutluyorum, aynı zamanda teşekkür ediyorum.
Not: Zenne ekibine kitabımı imzaladıkları için çook teşekkür ederim!

"Dürüstlük bazen öldürür."
-Su Yılmaz-
                                   CHRONICLES OF GOLDEN ORANGE -3-
Zenne Dancer: I comment about “Zenne” which was the movie we waited impatiently. This makes me feel excited twice; because i wanna reflect my thoughts right about the movie i’m in love.
            The unlikely trio… Can, Daniel and Ahmet. Can’s a male belly-dancer (zenne) whose life is so “colorful.” The protection of his mom and aunt made him feel more free. Daniel’s a German photographer who comes to Istanbul and is admired by Can and he wants to take his photos. Then he becomes close with Ahmet. Ahmet’s a son of a conservative and eastern family. The movie’s actually about him.
Can and his mom, Sevgi.

            I’ll add something right here. Directors M. Caner Alper and Mehmet Binay first thought a documentary about male belly-dancers; but after their friend Ahmet’s tragedic death they started to make a movie about him. Ahmet Yıldız was a college student who was murdered by his father in July 15th, 2008 just because he was gay.  Almost everybody talked about this murder but isn’t that so “strange” that nobody couldn’t find the killer of him?
            It’s gonna be cool if we talk about the movie again, right? Soo… It’s directed by Caner Alper and Mehmet Binay. Starring Kerem Can (Can), Erkan Avcı (Ahmet), Giovanni Arvaneh, (Daniel) Tilbe Saran (Sevgi/Can’s mother), Rüçhan Çalışkur, (Kezban/Ahmet’s mother) Ünal Silver (Yılmaz/Ahmet’s father), Esme Madra (Hatice), Jale Arıkan (Şükran), Tolga Tekin (Cihan) and Yvonne Rosenbaum (Emmanuella).
Erkan Avcı as Ahmet.

            If i talk about the performances of actors, i’ll only say that it’s awesome; because i’ve got lost in Can’s joyful and bright life, been to Istanbul for the first time just like Daniel,i’ve hidden the sadness in my heart with Ahmet, admired by supportive mom, Sevgi; but also had the despair…
            Human being’s cruel. It judges people by their color, religious and gender.  They all say that humans are free life-forms, but how can we get so close with the freedom?  Freedom’s a word which means that we can do whatever we want except making other people disturbed. But why does the opposite of freedom happen today? Why does the homosexuality become as a taboo?
            I describe life like that: Life’s a road which everyone walks from the different ways but at the end everybody gets on the same final. Some people prefer to walk on, some people wanna drive all the way. No one asks why you go like that… The important point is that are we happy on our way?
            Human being’s –unfortunately- a creator who likes to humiliate and sideline another people. People say “bad words” to themselves and they some way have an unidentical joy from that situation. We also witness the problems –like that- Can has. “Does a tough man dance?” Yes, he does! He dances in his dreams, in his own blood. He feels free when he dances. Can has also felt like he was getting out of his chains. –like a bird-

            Homosexuality’s not a health problem, the biggest sickness is our opinions like that. No one can judge us by our religion, color and sexual opinion, only our thoughts in our heart makes us human! We all know that you can’t judge a book by its cover.
            Homosexuality’s not a crime or guilt or something, the actual crime is making people heterosexual by force. I hope we’ll all live in peace without our ego and prejudgment.
            I’ve liked the soundtrack from the movie. Can’s theme by Demir Demirkan was so successfull. Paolo Poti also made the movie has senses and more touching. Musics make you feel thoughtful even when you see the trailer.
            Movie looks better because of the visual effects. Earning the “Best Cinematographer” (Norayr Kasper) at 48th Golden Orange Film Festival proves it.
            I don’t wanna bother you, so i’ll finish my article right now. So all i wanna say that it’s one of the most amazing movies in this year and it even made me cry at the final scene. I was still hiccuping when i’ve talked about the movie with my mom.
            I think it deserved all the awards from yesterday at the 48th Golden Orange Film Festival (maybe it should get more!) and i congratulate Mehmet Binay and Caner Alper for making a movie which lots of people even can’t have a courage to direct, i also thank them…
P.S: Thanks so much to “Zenne Dancer” crew for signing my book! I was so appreciated!

"Honesty may kill you."
-Su Yilmaz-
Le Finale Photo! Mehmet Binay, me and Caner Alper. Yay!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder